Mercedes-Benz’in emeklilik fonunun, Japon otomotiv devi Nissan‘daki tüm hisselerini satması, otomotiv dünyasında dikkat çeken bir finansal operasyon olarak öne çıktı. Toplamda 47,83 milyar yen, yani yaklaşık 324,65 milyon dolar değerindeki bu satış, uzun soluklu bir stratejik ortaklığın sonuna işaret ediyor olabilir. Hisse senetlerinin ikincil satışı, hisse başına 341,3 yen gibi bir fiyattan gerçekleşti. Bu fiyat, hisselerin Pazartesi günkü kapanış fiyatı olan 363 yen’in yaklaşık %6 altında bir değerle yapıldığı için piyasa tarafından yakından takip edildi.
Bu gelişmeyi anlamak için, geçmişe bakmak gerekiyor. Otomotiv sektöründe bir dönem oldukça popüler olan çapraz hissedarlıklar, şirketler arasında stratejik iş birliklerinin bir sembolüydü. Mercedes-Benz’in çatı şirketi olan Daimler ile Renault-Nissan İttifakı arasında da 2010 yılında başlayan böyle bir ortaklık vardı. Bu ortaklık, küçük ticari araçlardan motor teknolojisine kadar birçok alanda iş birliğini hedefliyordu. Daimler, Renault ve Nissan’ın hisselerine sahip olurken, İttifak da Daimler’in hisselerine ortak olmuştu. Yıllar içinde bu bağlar gevşese de, formal olarak bu yapı devam ediyordu. Mercedes’in emeklilik fonunun yaptığı bu satış, bu ortaklık hikayesinde bir bölümün tamamen kapandığına işaret ediyor.
Bu hamlenin altında yatan en önemli nedenlerden biri, Mercedes-Benz’in son yıllarda uyguladığı stratejik yeniden yapılanma olabilir. Şirket, kâr marjı yüksek lüks segmentlere odaklanırken, ana iş koluyla doğrudan ilgili olmayan varlıklarını elden çıkarma eğiliminde. Nissan’daki hisseler, artık bu yeni stratejinin bir parçası olarak görülmüyor ve bu satışla birlikte Mercedes, kendi yol haritasına daha net bir şekilde odaklanmış oluyor. Ayrıca, bu işlem emeklilik fonu için de önemli bir nakit akışı sağladı.
Elbette, bu satışın Nissan için ne anlama geldiği de önemli bir soru. Eski bir ortağın hisselerini satması, piyasaya “güven kaybı” olarak yorumlanabilir. Özellikle hisselerin indirimli fiyattan satılması, yatırımcılar nezdinde şirketin değerine yönelik olumsuz bir sinyal olarak algılanabilir. Otomotiv dünyası hızla değişiyor; elektrikli araçlara ve otonom sürüş teknolojilerine yapılan büyük yatırımlar, şirketlerin yeni ortaklıklar kurmasına veya mevcutlarını gözden geçirmesine neden oluyor. Mercedes’in bu adımı, sektördeki bu büyük dönüşümün bir yansıması olarak da görülebilir. Her iki şirket de artık kendi yollarına daha bağımsız bir şekilde devam etmeyi tercih ediyor gibi görünüyor. Bu durum, gelecekte farklı projelerde yine bir araya gelmelerine engel olmasa da, formal finansal bağların zayıfladığını gösteriyor.


















Leave a Reply