Günümüzde neredeyse tüm otomobil üreticileri “her yere ekran” trendine kapılmış durumda. Fiyatı ya da segmenti fark etmeksizin piyasaya çıkan her yeni modelde artık en az bir, hatta çoğu zaman birden fazla ekran bulunuyor. Kısacası, otomobil kabinleri piksel savaşına dönüşmüş durumda.
Yeni Porsche Cayenne Electric buna en iyi örneklerden biri. Sürücüye kavisli OLED gösterge paneli, 14.25 inçlik merkezi dokunmatik ekran ve isteğe bağlı olarak 87 inçlik artırılmış gerçeklikli ön cam ekranı sunuyor. Hatta yolcu için bile video izleme ve uygulama kontrolü yapılabilen 14.9 inçlik ayrı bir ekran yer alıyor.
Bu ekran seli sadece lüks araçlarla sınırlı değil. Artık giriş seviyesi elektrikli modellerde bile geniş dokunmatik paneller görüyoruz. Ancak asıl soru şu: Daha fazla ekran gerçekten daha iyi mi?
Bazı otomobil yazarları bu konuda oldukça eleştirel. Örneğin Jack Baruth, “ekranlar proleler içindir” diyerek, bu trendin hızla lüks araçlardan düşük bütçeli modellere yayıldığını belirtiyor. Gerçekten de, bugün 200 bin dolarlık bir Porsche’de gördüğünüz geniş ekran düzeni, yakında 10 bin dolarlık Çinli şehir otomobillerinde bile yer alacak. Kısacası, ekran artık ayrıcalık değil, sıradanlık haline geliyor.
El İşçiliği Yerine Pikseller
Bu yüzden Bugatti gibi markalar, Tourbillon modelinde geleneksel, dişli mekanizmalı göstergelere geri dönerek “zanaatkârlığı” ön plana çıkarıyor. Rolls-Royce Spectre gibi modellerde ise fiziksel düğmelerin ve kadranların hâlâ ne kadar zarif ve kullanışlı olduğunu hatırlıyoruz.
70’lerden Ders: Quartz Krizi
1970’lerdeki quartz saat devrimini hatırlayın. O dönem dijital saatler, mekanik saatlerin sonunu getirecek gibi görünüyordu. Herkes kırmızı LED rakamlı saatlere sahipti. Ancak kısa sürede bu “geleceğin teknolojisi” sıradanlaştı ve cazibesini kaybetti. Bugünse mekanik saatler, karakterleri ve işçilikleriyle yeniden değer kazandı.
Belki otomotiv dünyası da aynı döngüden geçiyor. Şu anda göz alıcı görünen dijital kokpitler, birkaç yıl içinde sıradan ve “yaşlı” hissedilebilir. Tıpkı 2000’lerin başındaki eski bilgi-eğlence ekranları gibi…
Ekranlar elbette ki modern sürüş deneyiminin önemli bir parçası. Navigasyon, medya ve araç bilgilerini tek bir noktadan yönetebilmek büyük kolaylık. Ancak dokunmatik ekranlara tamamen bağımlı hale gelmek, otomobilleri birbirine benzer, ruhsuz cam panellere dönüştürüyor. Fiziksel tuşlar, döner kadranlar ve anahtar kontroller yalnızca daha kullanışlı değil, aynı zamanda otomobillere yeniden bir karakter kazandırıyor.
O halde soruyu tekrar soralım: Sizce geleceğin otomobilleri tamamen dijital ekranlarla mı donatılmalı, yoksa üreticiler biraz daha “mekanik ruha” geri mi dönmeli?




















Leave a Reply